kralbetz.combetturkeygiris.orgbahiscom.infobetvolem.comebetebet.comMariobettipobetm.comvenusbetgiris.netbetlikegir.comKralbetBetistSahabetTarafbet GirişMatadorbet Girişbonusdayi.comhack forumXumabetrestbetbetpasGonebet girişBetticket girişTrendbet girişistanbulbahis girişbetixir giriştwinplay girişmegapari girişfixbet girişzbahis girişalobet girişaspercasino giriş1win girişorisbet girişbetkom girişpalacebethızlıbahisoslobetroyalbetbetwildbetzulatrwinbetonredbizbetbetpublicparobet giriş
Menu Close

Hatalı diyetler ve antibiyotikler bağırsak mikrobiyatısını bozar mı?

Hatalı diyetler ve antibiyotikler bağırsak mikrobiyatısını bozar mı?

Bebeklikten sonra bağırsak mikrobiyotası gelişimini sürdürüyor ve diyetin bileşimi, bağırsak mikrobiyotasının şeklini, yapısını ve çeşitliliğini tanımlamanın anahtarı olmaya devam ediyor. Buna göre besinler ve mikrobiyata arasındaki ilişki oldukça önemli. Hatalı veya coğrafyaya uygun olmayan beslenme şeklinin bağırsak mikrobiyatasını bozabileceğini belirten uzmanlar, antibotiklerin de bu doğrultuda etkili olduğunu düşünüyor. Peki bağırsak mikrobiyatası neden çok önemli ve bozulması hangi sağlık sorunlarının temeline etki ediyor ve bazı tıp çevrelerince ikinci beyin olarak adlandırılan bağırsak ile beyin iletişimi nasıl?

ORGANİZMA YÜZEYİNE GÖRE ADLANDIRILIYORLAR

Mikrobiyotanın bakteri, arke, protozoa, mantar ve virüsler gibi kommensal, simbiyotik ve patojenik mikroorganizmaların oluşturduğu ekolojik komüniteler olduğunu belirten Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Ekin Çevik, mikrobiyataların bulundukları organizma yüzeyine göre adlandırıldıklarını ifade ediyor.

BAĞIRSAK-BEYİN İLETİŞİMİ 3 MEKANİZMA İLE AÇIKLANIYOR

Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Ekin Çevik, bağırsak-beyin iletişiminin üç olası mekanizma ile açıklanmaya çalışıldığını söylüyor. Buna göre, birincisi, bağırsak mikroorganizmaları tarafından üretilen nörotransmiterlerin vagus siniri aracılığıyla beyne sinyal gönderebileceği yönünde. Bu sayede hipotalamus ve diğer beyin bölgesi aktivitelerinde değişiklik meydana gelebileceği ve açlık-tokluk seviyelerinin etkilenebileceği tahmin ediliyor.

İkinci olası mekanizma; bağırsak mikroorganizmalarının, bazı sitokinlerin salınımı için bağışıklık hücrelerini uyarması ve dolaşıma giren bu sitokinlerin beyne giderek buradaki en önemli bağışıklık hücresi olan mikroglianın olgunlaşması ya da aktivasyonunu etkileyebileceği şeklinde.

Üçüncü ve son mekanizma ise bağırsak mikroorganizmalarından salınan metabolitlerin dolaşım sistemi aracılığı ile beyne gelerek burada vagus sinirini aktive edecek nörotransmiter salınımını tetikleyebileceği ve açlık modülasyonunu etkileyebileceği üzerine.

MİKROBİYATA SORUNU OBEZİTE İLE YAKINDAN İLİŞKİLİ

Bağırsak-beyin ilişkisinin yanı sıra bağırsak sağlığının bağırsak homeostazı, fizyolojisi, bağışıklık sistemi ve konak metabolik yolları üzerinde net sonuçları olduğunu belirten Çevik, “Çeşitli çalışmalar mikrobiyotanın obezite, irritabl bağırsak sendromu, kronik inflamasyon, konstipasyon, karaciğer hastalıkları, besin alerjileri gibi durumlar ile yakından ilişkili olduğunu gösteriyor. Buna ek olarak lenfoid doku ve epitel ile etkileşime giren bağırsak mikrobiyotasının konak savunma sisteminin düzenlenmesi ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynadığı biliniyor. B ve T hücrelerinin olgunlaşması ve serumda uygun immünoglobulin seviyelerinin korunması için sağlıklı bir mikrobiyota gereklidir. Ayrıca, bağırsak mikrobiyotasının bileşimi ve işlevindeki değişiklikler yaşlanma, nörogelişimsel bozukluklar, siroz, kardiyovasküler hastalıklar ve kanserle de ilişkilendiriliyor.” diye konuştu.

BAĞIRSAK MİKROBİYATASINI DEĞİŞTİREN BİRÇOK FAKTÖR VAR

Çevik; genetik, doğum şekli, yaş, yaşamın sürdürüldüğü coğrafya, antibiyotik kullanımı ve en önemlisi diyetin bağırsak mikrobiyotasını değiştiren faktörler arasında yer aldığını söylüyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Öyle ki; doğumdan sonra bağırsak mikrobiyotası üzerindeki ilk etki bebek beslenmesi anne veya formül süt aracılığı ile gerçekleşiyor. Bebeklikten sonra bağırsak mikrobiyotası gelişimini sürdürüyor ve diyetin bileşimi, bağırsak mikrobiyotasının şeklini, yapısını ve çeşitliliğini tanımlamanın anahtarı olmaya devam ediyor. Örneğin, yüksek karbonhidratlı diyetler Prevotella cinsinin; yüksek yağlı ya da yüksek proteinli diyetler ise Bacteroidetes mikrobiyal türlerinin bağırsakta gelişimini destekliyor. Diyet bileşiminin bu etkisi karbonhidrat, protein, yağ gibi bileşenlerin metabolitleri ile ilgilidir ve bağırsak mikrobiyotası tarafından üretilen kısa zincirli yağ asitleri olan asetat, bütirat ve propiyonatın konağın sağlığı üzerinde fizyolojik etkilere sahip olduğu bulunmuştur.”

BU DİYETLER MİKROBİYATAYI ETKİLİYOR

Çevik, mikrobiyatayı etkileyen diyet türlerini şu şekilde sıralıyor:

YÜKSEK PROTEİNLİ DİYETLER

Protein yıkımının normal son ürünleri amino asitler, amonyak, aminler ve kısa zincirli yağ asitleridir. Yüksek amonyak konsantrasyonlarının malign tümör gelişimi ile ilişkili olduğu bulundu.

DİYET POSASI

Diyet posası, bitkilerden elde edilen önemli bir besin bileşenidir ve işlenmiş gıdalardaki konsantrasyonu çiğ sebzelere göre daha düşüktür. Diyet posası, ince bağırsaktan kolona geçerek burada bakteri türleri tarafından kısmen metabolize edilir ve metabolize olmayan diyet posası daha sonra dışkı yoluyla atılır. İnsülin, nişasta ve oligosakaritler gibi bazı polisakkaritler, bakteriler tarafından parçalanabilen diyet posasının tipik örnekleridir. Bununla birlikte, selüloz gibi bazı formlar kolondan geçerken bakteriler tarafından tamamen parçalanamaz.

Kompleks karbonhidratlar normalde mikrobiyal büyüme için önemli bir enerji kaynağı görevi görür ve proteolitik enzimler tarafından kısa zincirli yağ asitlerine ve çeşitli gazlara parçalanabilir. Bu karbonhidratlar, mikrobiyotanın büyümesini uyararak konakçıya fayda sağlayan sindirilemeyen besin bileşeni olarak tanımlanan prebiyotikler olarak da adlandırılıyor. Prebiyotikler, bağırsak mikrobiyal popülasyonlarının bileşimindeki değişiklikleri indüklemek ve konakçı sağlığına birçok fayda sağlamak için çok önemlidir. Son çalışmalar, prebiyotik tüketiminin bağırsak mikrobiyal popülasyonunu modüle edebileceğini ve konakçının sağlığını iyileştirebileceğini gösteriyor.

BATI DİYETLERİ

Daha az diyet posası ve sebze içeren modern Batı diyetlerinin tüketimi, kırsal topluluklara kıyasla batı (kent) topluluklarında bazı önemli mikrobiyal türlerin kaybına neden olma eğilimindedir.

PEKİ HANGİ DİYETLER BAĞIRSAK MİKROBİYATASINI KORUYOR?

AKDENİZ DİYETİ

Dengeli bir meyve, tahıl, tekli doymamış yağ, sebze ve çoklu doymamış yağ alımına dayanan Akdeniz diyeti, sağlıklı bir yaşam tarzı için standart olarak kabul ediliyor. Akdeniz diyeti ile beslenen bireylerde Bacillaceae, Proteobacteria sayısı ile akut faz C-reaktif protein seviyesi daha düşükken; Clostridium ve Bacteroidetes popülasyonlarının yüksek olduğu bilinmektedir. Dolayısı ile bu tür diyetlerin anti-inflamatuar özelliklere sahip olduğu ve hastalıklarda inflamasyonu azaltmak için kullanılabileceği belirtiliyor.

VEJETARYEN DİYETLER

Vejetaryen diyetler, konağı çeşitli kronik, metabolik ve inflamatuar bozukluklardan koruyabildikleri için sağlıklı ve faydalı diyetler olarak da kabul ediliyor. Bitki bazlı polisakkarit, lif ve nişasta açısından zengin vejetaryen diyetlerle beslenme, inflamatuar hastalıklara karşı koruma sağlayabilir.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *